25 Ekim 2017 Çarşamba

VAN KEDİSİ

Van Kedisi, dünya üzerinde saf olarak kalabilmiş, melezleşmemiş hayvanların en başında gelmektedir. Van Kedisi ırkı türediğinden beri özellikle ikisi birbirinden farklı göz renkleri, sıcakkanlılığı, canayakınlığı, beyaz ve ipeksi tüyleri, cesaretli yürüyüşü ve suya düşkünlüğü ile her zaman insanların gözünde diğer kedilerden daha gözde bir yere sahip olmuştur. Aynı zamanda Japonya’da düzenlenmiş olan Dünya Kedileri Güzellik Yarışmasında, Van Kedisi dünya güzeli seçilmiştir. Van Kedisinin diğer bir özeliği ise özellikle ılık sularda yüzmeyi çok sevmesidir. Suyu çok seven Van Kedileri, sahiplerine banyoda eşlik bile edebilirler.

Van Kedisi Biyolojik Ve Fiziksel Özellikleri Nelerdir?

Van Kedileri, sene içerisinde en az 6-7 ay olmak üzere karlar ile kaplı Van bölgesinde uzun tüyleri ve kalın kürküyle soğuktan korunurken; yazın ise sıcak havaların kendisini göstermesiyle tüylerini dökmeye başlayarak, Van Gölü’nün ılıman olan iklimine adapte olmaya çalışır. Van Kedilerinin bedeninde iki farklı tüy renkliliği bulunur. Bu farklı olan renkler kulak çevrelerinde ve kuyruklarında olmak üzere bedeninin iki farklı bölgesine yerleşir. Çok ender olmakla birlikte bütün vücudunda olduğu da görülebilir. 

Van Kedisinin tüyleri normal uzunluktadır fakat soğuk iklimden kaçınmak nedeniyle postu kalındır. Yaz mevsiminde her kedi gibi tüy dökerek, tüy değişimi yaşarlar. Kışın ise soğuk havaların gelmesi ile birlikte eski kar topu beyazlığındaki halini alır. Bu kedilerin kuyrukları oldukça uzun olduğundan, kuyruklarına hakim olmakta bazen zorluk çekebilirler. Van Kedileri, diğer kedilere göre daha iri vücuda sahiptirler. Erkek kedilerde vücut ağırlığı ortalama 3.5 kilogram; dişilerde ise ortalama 2.8 kilogram kadardır. Uzun ve kaslı bir yapıları vardır, kemikleri de iridir.

Kocaman, toz pembe tonlarında kulaklara sahiptirler. Kulakları incelendiğinde diplere doğru bir yuvarlaklık belirgindir. Yavru Van Kedilerinde bazen 2 kulak arasında iki tane kadar siyah benekcik görülebilir.

Gözleri badem şeklinde ve kehribar renklerindedir. Bazen nadir de olsa kehribar yerine kahverengi de olabilir. Van kedilerinde mavi göz renkleri çoğunlukla turkuazımsı bir renk gösterir. Yüzleri yuvarlar yapıdadır.

Van Kedisi Üremesi

Van Kedilerinde her sene Şubat, Mart veya Haziran aylarının birisinde kızgınlık adı verilen bir periyoda girme durumu vardır. Bu kızgınlık periyodu yaklaşık olarak 10 gün civarı sürer. Bu 10 gün içerisinde eğer hamile kalırsa o yıl içerisinde bir daha kızgınlık dönemi yaşanmaz. Van Kedilerinin hamilelik süreci 62 gündür. Gebeliğinin ilk 30 gününden sonra kedinin karnı şişmeye başlar ve bundan sonra karnına dokunulmasına kesinlikle izin vermez. Diğer kediler gibi Van Kedisi de göz önünde doğurmayı sevmediğinden, gebelikten itibaren gözlerden uzak, ıssız yerler aramaya başlar. Genellikle bir defada 4 kedi yavrusu doğurur.

Van Kedileri doğduktan itibaren gözleri grimsi bir renktedir. 25. Günden itibaren göz rengi değişmeye başlar ve 1 ay 10 gün sonra göz renkleri netleşmeye başlar. 

Van Kedisi Karakter Özellikleri Nelerdir?

Van Kedileri sevilmekten oldukça hoşlanan ve kendisine gösterilen sevgiyi de karşısına aynı şekilde verebilen sadık bir kedidir. İlgi görme isteği özellikle gebelik döneminde daha fazla artar. Karnı acıktığında ve yemeği verildiğinde yemeden öncesinde teşekkür maksatlı olarak ayaklar sürünme gibi huyları vardır. Ayrıca fazlasıyla da zekilerdir. Tuvalet ihtiyacı olduğu zaman dışarıya çıkmak için kapı koluna atlayabilmeyi bile düşünebilirler.

Van kedileri, birbirleriyle ve sahipleriyle anlaşabilmek amacıyla bir takım garip sesler çıkarırlar. Aynı zamanda bu sesler hislerine, duygularına göre farklı tonlarda olmaktadırlar. Eşlerine, sahiplerine, yavrularına karşı her birine farklı farklı tonlarda miyavlarlar. Sevindiğinde, kızdığında, acıktığında ve üzüldüğünde farklı sesler çıkarırlar.

VAN GÖLÜ

Van Gölü oluşumu, ülkemizin Doğu Anadolu Bölgesinde yer alır. Türkiye'nin en büyük gölüdür.  Araştırmacılara göre Van Gölü'nün oluşumu Buzul çağının ortalarına, günümüzden yaklaşık ikiyüzbin yıl öncesine dayanır. O zamanlar Dünya'da tabiat bu günkü gibi değildi. Volkanik patlamaların neden olduğu duman ve su buharı Dünya atmosferinde kalın bir tabaka oluşturarak Güneş ışınlarının Dünya'yı ısıtmasına engel oluyordu. Güneş'in ışığını alamayan Dünya'mız giderek daha da soğuk bir hal alırken, yüzey şekillerinde de önemli değişiklikler oluyordu. Bu şekil değişikliklerinden Van Gölü civarıda nasibini alıyordu.Yapılan bilimsel çalışmalara göre, volkanik patlamaların yoğun olduğu buzul çağı dönemlerin de, Van Gölü'nün kuzeyinde yer alan volkanik dağlar da harekete geçer, Gölün kuzeyinde yer alan Süphan dağı ile kuzey batısında yer alan Adıyaman sınırları içinde ki Nemrut dağının patlaması sonucu ortaya çıkan lavlar, Van ve Muş Çukurlarını doldurur. Lavların yoğunluğu ile dağların arasında doğal set oluşmuş, oluşan bu set Van Gölü'nün su tutmasına neden olmuştur. Bilimsel sınıflandırmaya göre Van gölü; kapalı havza ve volkanik set gölüdür.

Van Gölü Adı Nereden Gelmektedir?

Van gölü adını doğusunda ki Urartu krallığı başkenti olan Van ilinden almaktadır, eski adı Tuşpa olan yerleşim yeri M.Ö. 10. ve M.Ö. 8. asırlarda gölün doğu kısmında kurulmuştur. Önemli tarihi eserlerden olan Van kalesi şehrin batısında görülmeye değer güzelliktedir. Göl sahillerinde bir çok Ermeni manastır ve Kilise kalıntıları görülür. Bunlardan günümüze kadar ayakta kalabilen en önemli eser Van gölü içinde bulunan Akdamar adasında ki Kutsal Haç Kilisesi'dir. Ermeni kral Gagik Artzruni tarafından 915 - 925 yıllarında yaptırılmıştır. Kesme siyah valkonik taştan yapılan kilise duvarlarında kutsal kitablardan alıntı Adem ve Hava, Davut ve Golyat, Yunus ve Balina hikayeleri bulunur.

Van Gölü Hakkında Teknik Bilgiler

Yerel halk tarafından Van denizi diye adlandırılan Van Gölü doğu batı ve kuzey güney dağlarının arasında kaldığından çok değişik koyların oluşumu görülür. Soda yoğunluğu bakımından Dünya'nın en sodalı gölü kabul edilir. Su türleri Sodalı ve Tuzludur. Gölün kapalı havza oluşu göl suyunun buharlaşarak tuz oranının yükselmesine Alkali oranının artmasına neden olmuştur. Van gölü'nün tuzlu suyu gölde ki canlı çeşitliliğini azaltmaktadır. 

Araştırmacılara göre gölde; 36 tür zoo plankton (hayvan hücreli), 103 fito plankton bulunmaktadır. Gölde rastlanan tek balık türü inci kefali'dir.
Çarpanak, Adır, Kuş ve Akdamar adası göl içerisinde bulunan adalardır. Adaların tarihi ve turistik açıdan önemi büyüktür, adalar sit alanı ilan edilmiştir. Akdamar adasında Ermeni kilisesi bulunur. Akdamar kilisesi yakın zamana kadar ibadete kapalıyken kilise 2010 yılından itibaren ülkemiz tarafından restore edilerek ayine açılmıştır.

Van Gölü çevresi yerleşim alanları şu şekilde oluşmuştur. Doğu tarafında; Edremit, Van, Bardakçı, Çitören, Kumluca, Muradiye bulunur.
Van Gölü

Kuzeyinde; Erciş, Çelebibağı, Akçıra, Kavuştuk yerleşim yerleri ile Süphan dağı bulunur. Kuzey batısında ise; Adilcevaz, Ahlat ve Nemrut dağı bulunur. Batısında; Sarıkum, Kıyıdüzü ve Tatvan bulunurken, güneyinde de; Yelkenli Bucağı, Yoldöndü ve Gevaş bulunur. Etrafında ki yerleşim yerlerinde dinlenme tesisleri bulunur, yat gezileri düzenlenir, Gölün çevresinin tarih ve doğa turizmine uygun olmasına rağmen turizm bu bölge de istenilen seviye de değildir. Diğer bilgiler aşağıya çıkartılmıştır.
  • Uzunluğu 119 km. Genişliği 80 km.'dir.
  • Denizden su yüzeyi yüksekliği 1640 m.
  • Yüzölçümü 3755 km2
  • Çevresinin uzunluğu 430 km.
  • En derin yeri 451 m. ortalama derinliği 171 m,
  • Göl suyu tuz oranı % 19
  • Ph dengesi 9,8 oranındadır (Alkali yüksek içilmez)
  • Gölün çevresi 430 km.'dir.
Van Gölünde Doğal Hayat,

Göl içerisinde büyük küçük bir çok ada bulunmaktadır,  Karasu deltası, Dönemeç deltası, Bendimahi deltası ve Ahlat sazlıklarında ördek ve kuşlar kuluçkaya yatarlar, Van Gölü Martısı ve Yaz Ördeği sazlıkların daimi sahipleridir. Ayrıca gölün kuzey batısında yer alan Nurşun Gölü'de yine kuşların uğrak yeridir.

Van Gölü Canavarı,

Göl içerisinde yaşadığına inanılan efsanevi yaratıktır. 1889 tarihli İstanbul Saadet gazetende yer aldığına göre bu yaratıkla ilgili efsaneler epey eski görünmektedir, bu güne kadar 1000'e yakın kişinin canavarı gördüğünü beyan etmesi araştırmacıları bu bölgeye sevk etmiş ancak yapılan bilimsel araştırmalara göre gölde farklı her hangi bir yaratığa rastlanmamıştır. Son zamanlar da çıkarılan canavar haberlerinin turizmi canlandırma amaçlı olduğu düşünülmektedir.

23 Ekim 2017 Pazartesi

AKDAMAR ADASI

  Akdamar Adası Nedir?
     Akdamar Adası Van ilimiz ile Bitlis ilimiz arasında bulunan ve Van Gölü içerisinde yer alan ülkemizin en büyük ikinci adasıdır. Akdamar Adasının en belirgin niteliklerinden biri geçmişte bu harika adanın birçok efsaneye ev sahipliği yapmasıdır. Fakat bu harika ada hakkındaki efsaneleri daha burada değil bir sonraki konumuzda işleyeceğiz.
  Bu harika adanın Van Gölü üzerinde yer alması beraberinde Van Gölü’ne de ayrı bir önem kazandırmaktadır. Çünkü adayı görmek için gelen yabancı turistler aynı zamanda Van Gölü hakkında da bilgi sahibi olabilmektedir.
    Bu harika adanın birçok batı ülkelerinde önemli bir yere sahip olduğunu belirtmiştik. Özellikle de Ermenistan tarihi kaynaklarında Akdamar Adası’nın çok önemli bir konumu bulunmaktadır. Ada üzerinde geçmiş tarihlerde Ermeni bir baş keşişin yaşamış olması beraberinde ülkenin bu harika adaya önem vermesine zemin hazırlamıştır.
Akdamar Adası İsminin En Önemli Efsanesi
   Birçok birey bu harika adanın isminin nereden geldiğini merak etmekte ve bu konu hakkında bilgiler almak için internet dünyasında yer alan birçok kaynaklara başvurmaktadırlar. Dilerseniz şimdi de Akdamar Adası isminin nereden geldiği hakkında bilgiler sunalım. Bu harika adanın isminin geldiği bir efsane bulunmaktadır.
     Rivayetlere göre çok eski tarihlerde Akdamar Adası üzerinde bir Ermeni baş keşişi yaşıyormuş ve baş keşişin dünyalar Tamara adından bir kızı bulunuyormuş, Tamaraya sevdalı olan ve tabiri caizse Tamara için gözü hiç birşey görmeyen bir çoban varmış çevre köylerde geçimini çobalık yaparak sağlayan delikanlı her gece gölü yüzerek Tarama ile buluşuyor ve sevdasını dile getiyormuş, bu durumdan birgün haberdar olan Tamaranın babası bir gece yatağından kalkıp elinde fener ile adada sürekli olarak yer değiştirmiş ve bu sayede gencin gölde yüzerken yorulmasını sağlayarak bir müddet sonrasında ise boğularak hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Fakat Tamaraya aşık olan çoban delikanlık henüz boğulmadan önce son nefeste yüksek bir ses tonuyla Ah! Tamara diye haykırmıştır.
     Gencin bu seslenişini duyan dünyalar güzeli Tamara ise o anda kendini gölün serin sularına bırakmıştır. O günden sonra ise adanın ismi Akdamar Adası olarak geçmiştir. Oldukça duygulandırıcı bir efsane olan bu efsaneyi yöre halkı tarafından tüm detayları ile bilinmektedir. Yolunuz Van ilimize düştüğünde Akdamar Adası hakkındaki bu efsaneyi kime sorarsanız sorun sizlere efsaneyi tüm detayları ile anlatacaklardır.
Akdamar Adası’nın Tarihçesi
  Akdamar Adasının isminin nereden geldiği hakkında bilgiler sunduktan sonra şimdi de bu harika adanın tarihçesi hakkında sizlere bilgiler sunalım. Makalemizin üst kısmında da belirttiğimiz gibi bu harika ada oldukça önemli bir tarihi geçmişe sahiptir. Akdamar Adası ülkemizden sonra en fazla Ermeni tarihi kaynaklarında yer tutmaktadır. Ermeni tarihi kaynaklarında Akdamar Adasının ismi farklı isimlerde geçmektedir.
 Akdamar Adası Ermeni tarihi kaynaklarındaki en belirgin ismi ise Rstunik olarak geçmektedir. Rivayete göre Akdamar Adası üzerinde 705 tarihinde Rstunin adında Ermeni bir hükümdar yaşamıştır. Ancak sonraki zamanlarda öldürülmüş ve daha sonrasında kesin tarihi bilinmemekle birlikte Ağbak vilayetinde hüküm süren Gogik Arlzruni kralı tarafından ele geçirilmiştir.
  Bu sureçten itibaren ada üzerinde uzun yıllar hüküm süren kral Gogik ada üzerinde tam bir hakimiyete sahip olabilmek adına ilk olarak bazı müslüman hükümdarları ve Ermeni hükümdarları ile antlaşmalar yapmıştır. Antlaşmalardan sonrasında yönetim merkezini adaya taşıyarak tüm yönetimleri ada üzerinden gerçekleştirmiştir. Bu arada ada üzerinde birçok yerleşim merkezleri kurmuştur.
  Ada 16 yüzyıl başlarında canlı olarak yerleşim merkezi haline gelmiştir. Ancak 1535 Osmanlı-İran savaşının başlamasıyla birlikte adada bulunan yerleşim merkezleri tamamen yok edilmiştir. Savaş sonrasında geriye kalan merkezi yönetim yerleri de tamamen ortadan kaldırılmış ve yalnızca günümüzde halen daha adada yer alan tarihi manastıra dokunulmamıştır .Bu sebeple 19 yüzyılın sonlarına doğru kiliseye 300 keşiş ziyaret etmiş ve dini faliyetlerini burada devam ettirmiştir. Ancak bu durum da uzun sürmemiş 1895-1915 savaşlarının başlamasıyla birlikte 300 keşiş can güvenliğinin olmaması sebebiyle kiliseyi terketmiştir.

VAN KALESİ

             MÖ 4000 civarında bölgeye yerleşen Hurriler, 2000 yıl boyunca güçlü konumlarını sürdürmüşler. Bu uzun süreçte başta Asurlular ve Hititler ile olmak üzere sürekli savaşlar içinde yaşamış. Hitit Kralı Suppiluliuma’ya yenildikten sonra ise parçalanmaktan kurtulamamışlar. Bir süre küçük beylikler olarak varlıklarını devam ettirmişler.
             MÖ 1250’den sonra tarih sahnesine Urartular çıkar. MÖ 13. ve 9. yy.lar arasındaki güçlü Uratri ve Nairi beylikleri birliğinin ardından MÖ 9. yy.da kral 1. Sarduri, Tuşpa şehrini kurar. Van Gölü kıyısında ve bugünkü Van şehrine 5 km. uzaklıktaki Tuşpa, MÖ 840-590 arasında Urartuların başkenti olacaktır. Tuşpa Tarihi, başta Asurlular olmak üzere çok sayıda düşmana ve çetin doğa koşullarına karşı verilen büyük bir mücadelenin de öyküsüdür. Urartu Ülkesi, bayındırlık konusunda çok ileriydi. Yerleşim planlamalarında, savunması iyi  tasarlanmış kalelerin eteklerinde kentler, kentlerin arasındaki bağlantıyı sağlayan yollar, yolların üzerindeki kervansaraylara ve şehirle re su taşıyan kanallarla kentler mükemmel biçimde düşünülmüştü.
       Tuşpa Kalesi, Van Ovası’nın ortasındaki Van Kayalığı’nın üzerindedir. Uzaktan düşsel bir görüntüsü olan kaleyi, buradan 1655 yılında geçen Evliya lebi üzerindeki yüküyle çökmüş bir deveye benzetmiş. Kuzey-güney yönünde ortalama liği 70-80 m. arasında değişen kale, doğu-batı doğrultusunda 1,5 km. boyunca uzanıyordu. Kalede, Urartu yapı liğinin yer seçimindeki başarı-sının, uçurumlar, doğal teraslar ve tahkimatla bütünleşmesini hayranlıkla izleyeceksiniz. Güney yönündeki sarp kayalar bu
yönden gelecek tehlikeleri naksız kılarken, Yukarı Kale’nin savunması iki sarp hendekle Tuşpa Kalesi’nde kral zarları, tapınaklar ve kutsal alanlar, saraylar, kaya yazıtları, steller, tahkimat sistemleri ve çivi yazısıyla Asur dilinde yazılmış yazıtlar vardır.
     Kalenin gezisine Madır Burcu veya Sardur Burcu ile başlayabilirsiniz. Gölden 80 m. yüksekte bulunan bu burç 47 x 13 m. boyutlarında ve dikdörtgen planlıdır. Mevcut taş dizisinin yüksekliği ortalama 4 m.dir. Bu taş dizisinin özenle yontulmuş dev kalker taşından bloklarının ağırlıkları 8-10 ton arasındadır. Bu taş bloklarının üzerlerinde de 3 tanesi doğu, 3 tanesi de batı cephelerinde olmak üzere 6 kere yinelenen yazıtlar vardır. Bu yazıtlarda 1. Sarduri, “Evrenin Kralı” unvanıyla ezeli düşmanı Asurlularla eşit olduğunu haykırır ve onlara meydan okur. “Lutipri oğlu Sarduri, büyük kral, güçlü kral, dünyanın kralı, Nairi ülkesinin kralı, benzeri olmayan kral, hayret verici çoban, dik başlı halklarla savaşmaktan korkmayan kral”. Madır Burcunun kalenin batı ucunu ve su kaynaklarını korumak için inşa edildiği sanılıyor. Bu burç ayrıca Yukarı Kale’ye çıkan rampalı yolu da gözlemliyordu.
     Rampalı yolun tam karşısında Yeni Saray’ın kalıntıları vardır. Sarayın hemen batısında da 1. Argişti’nin Horhor Mağaraları olarak da bilinen anıt mezarını görürsünüz. Bu mağaralar mezar olduğu kadar kült yeridir de. İran’daki Nakş-i Rüstem mezarlarını görmüş olanlar burada bir “deja vu” duygusuna kapılabilirler. 1. Argişti’nin mezarı kalede kime ait olduğu kesinlikle bilinen tek mezardır. Bu mezar odasına inen basamakların yanındaki duvarda da ana kaya üzerine yazılmış ve günümüze ulaşmış en büyük ve en kapsamlı duvar yazıları olan Horhor yazıtlarını görürsünüz.
     Bu yazıtlardan anlaşılan en önemli detay ise Urartu yazıtlarının çağdaşlarından çok farklı olmasıdır. Çünkü yazıtlarda anlatılan savaşlarda ve seferlerde yaşanmış kanlı tasvirler, korkutucu tanımlar yoktur.
    Urartularda devlet yapısı din de dâhil olmak üzere kurumsallaşmıştı. Ülke, merkezi karakterli tanrıbilimsel krallıkla yönetiliyordu. Yapısal olarak soylular, askerler, çiftçiler, köylüler, köleler gibi sınıflar vardı. Başkentten bölgelere eyalet valileri atanır, güçlü ve sürekli askeri birlikler gönderilirdi.
    İç Kale, Van kayalığının en yüksek alanıdır. Kuzey kesiminde surların yüksekliği 7-8 m.yi bulur. Tuşpa’nm Urartu dönemine tarihlenen ilk tapınakları ve sarayları buradadır. Atalar Kültü tapınağı, İç Kale’nin hemen altındadır. Tuşpa’nm bu en eski tapınağının hemen yakınında da Urartu kurucu krallarının anıt mezarları vardı. Bu anıt mezarların her biri Urartu anıtsal kaya mezarlığı mimarisinin şaheserleri olarak sayılırlar. Büyük bir salon ve ana salona bağlantılı odalardan oluşan mezar odalarının ön cephesi de güneydeki uçuruma bakardı. Büyük olasılıkla kralın mezarının da bulunduğu büyük salon bazı dini törenlerde de kullanılıyordu. 17. yy.dan sonraki Osmanlı döneminde bu odalar mağara olarak kaydedilmiş. Osmanlılar burayı atölye, cephanelik ve erzak deposu olarak değerlendirmiş.

VAN KAHVALTISI

   Türkler olarak gurur duymamız gereken birçok şeye sahibiz. Bunlardan biri de şüphesiz kahvaltımızdır. Yöreden yöreye farklılık gösteren oldukça zevkli bir kahvaltı geleneğine sahibiz. Standart Türk kahvaltısı deyince akla gelen malzemeler çay, çeşitli peynir türleri, ekmek, zeytin, sucuk, yumurta, domates, salatalık, simit, poğaça, açma ya da ekmek oluyor.  Bazı yörelerimizde sabahleyin çorba içmek de yaygındır. Örneğin Antep’te sadece sabahları beyran yapan yerler mevcuttur. Bu etli ve lezzetli çorba biraz ağır olduğu için sabahları içilmektedir. Sebebi ise akşama kadar hazmedilip, ağırlık yapmamasıdır. Ege’de ise kahvaltıya çeşitli otlar, bazen gözleme, bazlama ya da meyveler de girmektedir. Bazı yörelerde ise çılbır yapılır. Çılbır yumurta kırılıp, kaynar suda haşlandıktan sonra sarımsaklı yoğurdun üstüne konulup sonra onun üzerine de tereyağlı biberli bir sos dökülerek hazırlanan bir yiyecektir. Ülkemizde bu kadar güzel kahvaltılar bulunurken bazıları çok daha meşhurdur.

van-kahvaltiVan Kahvaltısının Sırrı 

Van kahvaltısı da yakın zamanda meşhur olmuş kahvaltılardan biridir mesela. Sebebi Van’da doğal olarak yetişen ve pek lezzetli olan kahvaltılık pek çok ürünün -bal, peynir, kaymak, tereyağı vb.- bulunması ve bazı girişimcilerin bu ürünleri Van kahvaltısı olarak sunmayı düşünmeleridir.
Tarihi, kültürü ve doğasıyla pek çok şehirden farklı olan Van ili, yemek kültürüyle de nadide illerimizden biridir. Yöre halkının genel olarak hayvancılıkla uğraşmasından ötürü süt ve süt ürünlerinden elde edilen geniş bir mutfak kültürü kazanılmıştır. Ayrıca yaylalarda elde edilen bal ve Van’ın kendi pınarlarından elde edilen su ile demlenen çayı da bu lezzet döngüsüne katmak mümkündür. Zamanla hayvancılıktan elde edilen ürünlerin çeşitlenmesi ve fazlalaşması Van ilinde kahvaltı kültürünün ve sofrasının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu yörede kahvaltı kültürü giderek yaygınlaşmıştır.  Bunun sonucunda da bir iş kolu oluşmuştur. Diğer bir yandan Van ilinin İpek yolu güzergâhında olması da kahvaltı geleneğinin oluşmasında rol oynamıştır. Van kahvaltı sofrasının öncelikli özelliği yiyeceklerin tamamen doğal ürünlerden oluşmasıdır. Kahvaltı sofrası, Van balı, süt kaymağı, yoğurt kaymağı, yayık tereyağı, cacık, farklı peynir türleri, kavurmalı-sucuklu yumurta, zeytin, kavut, gencirun gibi farklı tatlardan meydana gelmektedir. Günümüzde Van’da 60’a yakın Van Kahvaltı Sofrası bulunmaktadır.

Van’da İlk Kahvaltı

vanda-kahvalti-yapmak
Van’da ilk kahvaltı salonu Nusret Şahin ve Mehmet Emin tarafından 1947 yılında şehrin en işlek caddesi olan Cumhuriyet Caddesi üzerinde Süt Evi adıyla açılmıştır. Burada süt, çay, bal, tahin, pekmez ve otlu peynir menüyü oluşturmaktaydı. Ayrıca Nusret Şahin kendi yaptığı çörekleri de müşterilere sunmaktaydı. 1950’li yıllarda Ömer İpek’e devredilen ilk ve tek süt evi daha sonra kapanmıştır. Ancak, Nusret Şahin’in yanında işçiyken buradan ayrılan Fevzi Timur, ağabeyi Mehmet Timur ile birlikte 1953 yılında 2. Süt Evini açmışlardır. Seher Süt Evi ismiyle açılan ve ismi hala daha kullanılmakta olan Süt Evi, aynı zamanda müzeye de yakın olması sebebiyle turistlerin ilgisini çekmekte ve ikindi vaktine kadar hizmet verilmekteydi. Daha sonra ilk kahvaltı salonunun hemen arka sokağına düşen mevkie taşınan Seher Kahvaltı Salonu günümüzde de çevresini kuşatan lokantalara alternatif olarak kahvaltı vermeye devam ediyor. Bu kısa tarihçeden sonra Van’daki günümüz kahvaltı salonlarına bakıldığında genelde Van’ın ara sokaklarında bulunduğunu görüyoruz. Bu kahvaltı salonları gün ışığı ile açılmakta ve gün batarken kapanmaktadır. Van Kahvaltısında yaz aylarında menüye yoğurt, cacık, piyaz gibi serinletici yiyecekler ilave edilirken, kış aylarında ise bal, pekmez ve tahin ilave edilmektedir. Eğer yolunuz Van’a düşerse bu enfes kahvaltısını yapmadan sakın ayrılmayın.